Stresin somuttan soyuta yolculuğuna eşlik etme
Stres hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan soyut varlıklarımızdan bir tanesi. Dokunamazsınız, göremezsiniz, koklayamazsınız, duyamazsınız, yiyip tadına bakamazsınız… Onu bir şekle sokamazsınız, alıp da bir yere koyup saklayamazsınız…Ama her gün her saat onu anmadan yapamayız.
Stres bu kadar görünmez ve tarif edilemez bir şeyken hakkında saatlerce konuşabilir ve sayfalarca yazabiliriz. Stresle ilgili yazılmış yüzlerce kitap, binlerce makale bulabilirsiniz. İnsanlık var olduğundan beri geçmişten günümüze kadar dünyanın her yerinde, her dilde stresi tanımlanmaya, insanlar üzerindeki etkileri anlatmaya çalışmış. Çünkü stres insanların hayatını olumlu ve olumsuz olarak etkileme gücüne sahip, yönetilebildiği taktirde kişiyi başarılı ve mutlu kılan bir duygu durumu olduğu anlaşılmış hatta ispatlanmış. Duygusal ve hormonsal değişimlerin sağlığımızı, hayat kalitemizi ve kaderimizi bu kadar derinden etkilediğini gören bilim insanları, sosyal araştırmacılar yıllardır bu konuda çeşitli araştırmalar yapmaktadır. Yaptıkları sosyal deneylerle stresimizi yönetmeye dair birçok bilimsel veri ortaya koymuşlardır.
Stres soyut bir kavram görünmez, duyulmaz, dokunulmaz dedik ama aslında insan onu öyle bir taşır ki karşısındaki kişi onun stresli olduğunu hemen anlar. Bir düşünün stresli bir insanı gözlerinden, bakışlarından, beden duruşundan, yürüyüşünden, el kol hareketlerinden, ses tonundan, davranışlarından, vücut ısısından, kalp atışından anlamaz mıyız? Eğer bu kişi çok yakınımızsa, sürekli birlikte olduğumuz biriyse çok daha kısa sürede fark ederiz onun stresli olduğunu. Eğer bu konuda bilinçli ve bilgiliysek de ona stres seviyesini azaltması ve stresini yönetebilmesi için destek olmaya çalışırız.
Stres aslında doğada tüm canlılarda var. Ama hayvanlarda görülen stres gerçekten o an yaşadığı durum karşısında verdiği tepkidir ve tehlike geçtiği an stresi ortadan kaybolur. Hayvanlar gerçekten tehlikedeyken, aç ve susuz kaldığında, anlık bir gürültüden korktuğunda yani gerçekten hayati bir tehlike yaşadığında stres hormonu salgılıyor ve strese giriyor. Stres yaratan faktör ortadan kalktığında stres seviyesi hemen normale dönüyor. Doğada aslan tarafından kovalanan ve stres seviyesi en yüksel seviyeye çıkan ceylan aslan onu kovalamayı bıraktığı an stresi normale dönüyor, bir kenarıya çekilip nasıl öleyazdığını düşünüp, bir daha ormanda koşmama kararı almıyor, gece uykuları kaçmıyor. Aynı şekilde bitkiler de çevre koşulları olumsuzlaştığında strese giriyor. Ama insanlar çoğu zaman bir olayı yaşamadan sadece düşünerek ve kafasında senaryolar üreterek de strese giriyor. İnsanların ise strese girmesi için bizzat o tehlikeyi, sıkıntıyı, korkuyu yaşaması gerekmiyor. İnsanlar istemedikleri olaylarla karşılaşmak korku ve endişesiyle de yaşamadan sadece düşünerek strese girebiliyor. Kendi kendini strese sokmaya başarabilen insan ırkı, kendi kendini hasta etmekte de aynı başarıyı gösteriyor. Bilimsel araştırmalar da göstermiştir ki birçok hastalığın kökeninde yaşadığımız stresli anılar, üzüntüler, travmalar, korkular ve endişeler var. Her şey de olduğu gibi stresin fazlası da zarar, insanın taşıyamayacağı bir yük ve onu duygusal ağırlığı ile hasta ediyor. Soyut olan bu kavram vücudumuzda somut bir hastalığa dönüşüyor.
Stressiz bir hayat düşünülemez, dozunda stres iyidir insanı dinç ve diri tutar. Ama fazla stres bizi mutsuz, huzursuz ve sağlıksız bir hayata mahkum eder. Ünlü Japon roman yazarı Haruki Murakami’nin de dediği gibi “ Alışkanlıklar önemlidir. Düzensiz yaşam, stres, uykusuzluk. Böyle şeyler insanı öldürür.”