İnsan Kaynakları

İstikrarlı Olmak Sürdürülebilirliği Sürekli Kılıyor

Kadın ve Ekonomi’de yayımlanan 100. yazımın konusunun istikrarlılık ve beraberinde de “sürdürülebilirlik” olmasının günümüzdeki hayati önemini de göz önünde bulundurarak anlamlı olacağını düşündüm. İstikrarlılık ve sürdürülebilirlik birbirini bütünleyen iş hayatının önemli değerlerinden.

Hayatta istikrarlı olmak etrafımıza güven veren, bizi çoğu zaman başarılı kılan bir özellik. İş hayatında da özel hayatta da doğru olduğuna,iyi yaptığımıza inandığımız, sevdiğimiz, hem bize hem de çevremize değer yaratan işlerimize istikrarlı bir şekilde devam etmek günün sonunda bizi başarılı ve mutlu kılacaktır. Bizi iyiye, güzele, başarıya ve mutluluğa götürecek olan işler, kişiler, mekanlar, olaylar değişebilir ama etik ve ahlaki değerlerimiz, hayata karşı duruşumuz, yaşadıklarımız karşısında verdiğimiz tepkiler, şartlar koşullar değişse de istikrarlı bir şekilde aynı kalmalıdır.Günümüz değişim, dönüşüm, esneklik ve çeviklik çağı ama bu süreçte öz değerlerimizde istikrarlı bir şekilde kalabilmek bizi hayatta en değerli mertebe olan güvenilir insan mertebesine yükseltecektir.

İyi insan, güvenilir insan, etik ve ahlaki değerleri yüksek insan deyince aklıma dünyanın daha iyi ve daha yaşanır bir hale gelmesi için çalışan ve üreten insan aklıma geliyor. Bu hayat felsefesi de literatürde karşımıza sürdürülebilirlik kavramı ile ortaya çıkıyor. Sürdürülebilirlik artık büyük küçük tüm firmaların gündemine girmeye başladı. Çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik çalışmaları ile mevcut koşulları korumak ve iyileştirmek hedefleniyor.
Peki bu kavramın günümüze uzanan gelişim hikayesi nasıl olmuş öğrenmek ister misiniz…

Bu alandaki tarihsel gelişmeleri ise kısaca şöyle özetleyebiliriz.
1919 – International Labour Organization (ILO) nun (Uluslararası İşçi Örgütü) kurulması
1932 – Türkiye’nin ILO’ya üye olması
1945 – Birleşmiş Milletler’in kurulması ve Türkiye’nin de üye olması
1946 – ILO’nun BM’nin ilk çalışma komitesi olması
1948 – BM’nin İnsan Hakları Beyannamesini kabul etmesi
1960 – Çalışan haklarının sıkça gündeme gelmesi, sivil toplum örgütlerinin de bu konularda çalışma yapması
1976- Türkiye’de ILO ofisinin açılması
1980- Çalışan haklarının yanına “Çevre Hakları” konusu eklendi. Atıklar, geri dönüşüm , çevre dostu üretim konuşulmaya başlandı.
1987- Bruntland Çevre Raporu
1972 – Stockholm Çevre Konferansı
1997- Rio de Janerio Çevre Konferansı- Kyoto Çevre Protokolü
2000- Fair Labor Organization tüm ulusal firmalar için Etik Üretim kodlarını yazmaya zorladı.
2015- Paris Çevre Anlaşması

Sürdürülebilirlik kelimesi ile resmi olarak ilk kez BM bünyesindeki Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun 1987 yılında yayınladığı “Ortak Geleceğimiz” isimli rapor aracılığı ile tanıştık. Raporda Sürdürülebilirlik: “İnsanlık; gelecek nesillerin doğaya olan ihtiyacını tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahip olmalıdır.” şeklinde ifade edilmişti. Bu tarihten sonra sürdürülebilirlik “sustainability” kelimesi hem devletlerin hem de büyük firmaların gündeminde yer almaya başladı. Tüm bu gelişmeler, ulusal ve uluslararası şirketlerde yönetim anlayışı ve iş yapış şekillerinde değişime ve gelişime yol açmıştır. Uluslararası faaliyet gösteren kurumlar bu anlaşma maddelerini de göz önünde bulundurarak iş süreçlerini yeniden düzenlemişlerdir.

Unutmayalım ki biz bu dünyayı atalarımızdan miras değil, torunlarımızdan emanet aldık. Gelecek nesillerin yaşamını tehlikeye atmadan bu dünyada yaşayabilmeyi öğrenmemiz ve bilmeyenlere öğretmemiz gerekiyor.