İnsanın Anlam Arayışı
Son yıllarda insan ile bağlantılı her şey “anlam arayışı” üzerine kilitlendi. Firmalar çalışanlarını kuruma bağlamak için anlam arıyor, markalar müşterilerinin sadakatini kazanmak için anlam arıyor, konuşmacılar dinleyicilerini etkilemek için anlam çıkartacağı hikayeler anlatıyor, insanlar ruh sağlığını korumak, hayat motivasyonunu sağlamak için kendine bir anlam arıyor. Hayatın anlamını bulmak, hayatımızı daha anlamlı yaşamak kişilerden kurumlara kadar herkesin rutin bir arayışı oldu.
6 Şubat depremi ile hayatı, hayatın anlamını, yaşadığımız acıların sebep ve sonuçlarını sorguladığımız, ağlamaktan üzülmekten ruhen yorgun düştüğümüz günler yaşıyoruz. Bu depremle zaten birçok açıdan zorluklarla mücadele eden ülkemiz koşullarında, üzerine bu felaketi yaşayan milletimizin yeniden nasıl hayata tutunacaklarını kalbim sızlayarak düşünürken aklıma yıllar önce okuduğum ve beni çok etkileyen Victor Frankl’in “İnsanın Anlam Arayışı” kitabı geldi. Kitabı yeniden elime aldım ve bu kitabı, içinden altını çizdiğim notlarımı bu yazımda sizlerle paylaşmak istedim.
Avusturyalı Pskiyatrist Victor Frankl bu kitabında 3 yıl boyunca Yahudi kamplarında gördüğü insanlık dışı muameleyi ve diğer esirlerle ilgili gözlemlerini, hayata tutunuş mücadelesini ve bu deneyim sonrasında psikoloji dünyasına tanıttığı “Logoterapi” adlı ruh sağlığı metodunu anlatıyor.Logos latince de anlam demek. Frankl aslında savaş öncesinde bir ruh bilim insanı olarak insanın bir anlam etrafında kilitlenirse hayata daha kolay bağlanabileceğini ve zorlukların üstesinden çok daha kolay gelebileceğini düşündüğü Logoterapi metodunu geliştirdi ve bunu bir kitapta topladı. Bu metodu daha bilim dünyasına tanıtamadan kendisini bir Nazi esir kampında esir olarak buldu. Kampa giderken yanına aldığı tek şey de yıllarının emeği olan bu kitabı oldu. Aslında kendi geliştirdiği Logoterapi metodunu çok acı bir deneyimle kendi üzerinde deneyimleme ve diğer esirler üzerinde de gözlemleme fırsatı buldu bu kamplarda. Yaşananlara zaman zaman doktro gözüyle bakmak ve böyle yorumlamak adeta ona esir olduğunu unutturuyordu. Nazilerin yahudileri, çingeneleri ve engellileri topladıkları insanlık dışı Nazi kamplarına annesi babası, kız kardeşi ve eşi de esir düşen Frankl’in 3 yıl boyunca en büyük hayali bir gün onlara kavuşabilmekti. Maalesef hepsi bu kamplarda öldürüldü ve bir daha birbirlerini hiç göremediler. Ailesinin kendi gördükleri işkenceleri görmemeleri en büyük duası ve bu yaşadıkları insanlık dışı muamelelere onların şahit olmaması da en büyük tesellisi oldu.
Frankl, kampta Naziler tarafından kimliklerini unutmaları için sadece bir rakamla tanımlandıkları o kötü günlerde yaşanan işkencelere ve zorbalıklara dayananların ortak özellikleri olduğunu fark etti. Aslında bu yaşananlar ve gördükleri kendi Logoterapi metodunu da bir nevi doğruluyordu. Yaşamak için bir anlamı olanlar, gelecek için hayal kuranlar, gelecekteki bir hayale ve hedefe kendisini hazırlayanlar hayatta kalıyor, umudunu kesenler ise genellikle dayanamıyor ve ölüyorlardı. Frankl için bu zor günlerde onu yaşama bağlayan en büyük umut bir gün özgür olup ailesine kavuşma ve gardiyanların yılların emeği el yazması kitabını alıp yırtmaları üzerine kitabını yeniden yazma hedefi oldu. Onu üzmek ve değersizleştirmek için yazdığı kitabını yırtıp atmaları, Frankl için kitabı yeniden yazmak uğruna yaşamak zorunda olması gerektiği inancını oluşturmuş ve özgür kalıp kitabını yazacağı günlerin hayali, kitabın içeriğini ve yazılarını yeniden oluşturma uğraşısı onu yaşama bağlayan güçlü bir sebep olmuştu. Frankl, kamptaki yaşamında yaşadıkları ve gördükleri doğrultusunda psikiyatrist olarak notlar alarak hatta bu anıları ve kitabını öğrencileriyle paylaşacağı günlerin hayalini kurarak hayata tutundu. Bu zor günlerde sıkı sık kendisine Nietsche’nin “Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanır” sözünü kendine hatırlatıyor ve yaşam amacına daha büyük tutkuyla bağlanıyordu.
Yahudi oldukları için yaklaşık 3 milyon insanın soykırıma uğradığı bu kamplarda Frankl’a göre dünyada insan ırkı sadece iki taneydi. Dili, dini, ırkı ne olursa olsun insanlar buna göre kategorilendirilmemeli, yaptıkları doğrultusunda “iyi insan” ve “kötü insan” olarak ikiye ayrılmalı, başka da bir ayrım olmamalı.
Psikiyatristlerin terapi metotlarından biri olan Logoterapi metodunda uzmanlar terapi ile kişinin hayatının anlamını keşfetmesini sağlamasına destek oluyor. Zaten herkesin hayat anlamı yaşadıkları sebebiyle içinde saklı, onu içeriden dışarıya çıkarmak ve sahiplenmek önemli olan. Bunun için kitaptaki şu tanımlama çok etkili. Psikiyatrist gelen kişiye göz doktoru gibi yaşadıklarını daha iyi, daha net görmesini sağlatıyor, buğulu gördüğü net olmayan şeyleri kafasında netleştiriyor. Her şeyi tüm çıplaklığıyla net bir şekilde gördükten sonra doğru kararı almak ve ilerlemek daha kolay oluyor.
Tüm bu yaşadığımız kötü günlerden sonra da hepimizin bizi yeniden hayata sımsıkı bağlayacak, hayat enerjimizi yükseltecek bir amaca sahip olduğumuza inanıyorum. Hayattaysak yaşamaya devam, yaşıyorsak da sevgili rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi “Madem insan olarak geldik dünyaya en iyi insan olalım” . İyi insan ırkının çoğalarak dünyayı ele geçirmesi dileğiyle….