Doğadan İlham Alalım
Siz de doğadaki canlılardan ilham almayı sever misiniz? Doğadaki tüm canlıların yaşam mücadelesi, varoluş ve hayata tutunuş hikayesi biz insanlara önemli mesajlar veriyor. Doğadaki en zeki canlı olan “insan”a düşen görev ise merak etmek, araştırmak, öğrenmek ve öğrendiğini hayatını daha güzel kılacak şekilde uygulamak.
Ormanda birbiriyle iletişim kuran ağaçların hikayesini anlatacağım sizlere. Hikaye dediğime bakmayın bu hem laboratuvarda hem de doğada bilim insanları tarafından ispatlanmış bilimsel bir gerçek.
Bu bilimsel gerçeğin araştırmacısı ve dünyaya anlatanı ise Ekolojist Suzanne Simard. Küçüklüğünden itibaren doğanın içinde büyümüş olan Suzanne küçükken ormanda dedesiyle yaptığı bir gezintide toprağın altında ince ip gibi dört bir yana yayılan, toprağın altını örümcek ağı gibi sarmış lifler fark eder. Bu görüntüyü hiç unutmaz. Yıllar sonra orman mühendisi olduğunda bilimsel deneylerle ağaçların birbiriyle iletişim kurup kurmadığını görmek için laboratuvar ortamında deneyler yapar. Sonuçlar olumludur şimdi sıra bunu gerçek ormanda ispatlamaya gelir. Küçükken ormandaki toprakta gördüğü ağları hatırlar ve bunun bir iletişim aracı olabileceğini düşünür. Kanada’da bir ormanda deneyine başlar ve uzun yıllar incelemeler yapar. Sonuçlar tam da düşündüğü gibidir.
Ağaç diplerinde görülen mantarlar altındaki kilometrelerce uzayan bir iletişim ağı aracılığıyla ağaçlar arasında sürekli besin ve karbon alışverişi yapılmaktadır. Üstelik bu dağılım esnasında her ağacın ihtiyacı kadar iletilmekte, her ağacın canlı kalması için adil bir paylaşım yapılmaktadır. Her ormanda tüm ağaçlar arasındaki bu akışı sağlayacak anaç ağaçlar bulunmakta ve bu anaç ağaçlar mantar ağını kullanarak kendi karbon fazlasını öncelikle yavru ağaçlara ve sonrasında ihtiyacı olanlara göndermektedir. Anaç bir ağacın ağına bağlı küçük fidanın hayatta kalma şansı bu sayede dört kat daha fazla olmaktadır. Aile kavramı burada da mevcut. Anaç ağaç kendi tohumundan olan fidana çok daha fazla karbon gönderiyor ve hatta kendi kök gelişimini kendi yavrusunun olduğu tarafta engelleyerek onun daha iyi gelişecek alan bulmasını sağlıyor. Birbirlerini besliyorlar, tehlikeleri haber veriyorlar. Dev anaç ağaçlar yüzlerce yavru ağaca ebeveynlik yaparak onların büyümesini destekliyor. Kurumaya başlayan, öleceğini anlayan ağaçlar ise içerisindeki tüm yararlı maddeleri bu ağ aracılığıyla diğer ağaçlara aktarıyor.
Suzanne Simard, 2015 yılında ağaçların yeraltı iletişim ağının varlığını (mycorrhizal networks) bu bilimsel çalışmasıyla ispatladı. Hatta Simard, zaman içinde bu alışverişin karbonla sınırlı kalmadığını, aynı şekilde azot, fosfor, su, hormonlar ve savunma sinyali olan kimyasalların da bu yolla birbirlerine aktarıldığını ispatladı. Simard bu bilimsel çalışmasıyla kadınların iletişim konusunda ne kadar hassas düşündüğünü, çok yönlü farklı bir bakış açısına sahip olduğunu ve de inandıklarını doğrulamak için nasıl vazgeçmediklerini de ispatlıyor bence…
Bilimsel olarak bakıldığında, ormanın sadece ağaçlardan oluşan bir topluluk olmadığını, üzerindeki ağaçlar ve altındaki milyonlarca kilometrelik bir veri ağından oluşan son derece kompleks bir bütün olduğunu söyleyebiliriz.
Ne kadar müthiş bir düzen değil mi? Ormanda ağaçlar arasında sosyal adalet kurulmuşa benziyor. Onların bu iletişim, paylaşım, yardımlaşma, sosyal destek ve adalet düzenini derinlemesine düşünüp kendimize dersler çıkarmalıyız.
Shakespeare, 1600 yılında yazdığı Macbeth içerisinde “Taşlar hareket eder, ağaçlar konuşur.” demiş. Ağaçlarla ilgili bu bilimsel bilgiyi elbette bilmiyordu. Ama sanatın yüzlerce yıl sonrasını anlatabileceği de bu cümle ile ispatlanıyor sanki…
Havalar ısınıyor, haydi ormana gidelim ve ağaçların birbirleriyle iletişimlerini, aralarındaki bu müthiş iletişim ağını duyamasak da göremesek de hissetmeye çalışalım.