Hikayelerim

Şanslı Kedi

Adı gibi kendini çok şanslı hissediyordu Şanslı. Kendini bildi bileli bu güzel ailenin bir parçasıydı. Annesi Asil onu doğururken ölmüştü onu hiç görememişti belki de bu yüzden ona gözü gibi bakan Ayla annesini ve Efe kardeşini çok seviyordu.  Evin babası Cihan Bey Şanslı’ya karşı hem sevgi dolu hem de çok mesafeliydi. Ayla annesi ve Efe abisi gibi hiç onu şımartmazdı ama ne zaman yanına gitse onu kucaklar sevgiyle sarılırdı. Acaba her kedi onun gibi böyle mutlu mu, her kedinin böyle güzel bir ailesi var mı diye düşünmeden de edemezdi.

Ailecek tatile gidiliyordu ve duyduğuna göre otele evcil hayvan da alınıyordu. Şanslı bu sefer onlarla gidebilecekti. Daha önceki tatillerde onlarla gitmemiş, hep evde kalmıştı. Böyle zamanlarda ya karşı komşuları Hafize teyze geliyor, ya da Ayla annenin kız kardeşi Ayça abla geliyordu ona bakmaya. Hafize teyze suyu mamayı koyar uzaktan onunla konuşup giderdi. Ama Ayça abla mamasını verip, kedi kumunu temizledikten sonra saatlerce onu sever, tüylerini tarar, hatta bazen karnında yatırır birlikte televizyon izlerlerdi. Evde yalnız kalmak iyi geliyordu Şanslı’ya. Evin tek hâkimi ve koruyucusu olarak bütün gün her odayı tek tek gezer, koltuğuna geçerek sessiz sakin bütün gün uyuklardı.

Ama bu sefer Şanslı’yı da tatile götürelim demişler ve onun için de hazırlık yapılmıştı. Şanslı Veteriner ziyaretleri dışında neredeyse evin dışına hiç çıkmamıştı. Hem dışarısını merak ediyor, hem de orada başka kedilerle karşılaşacağı için tedirgin oluyordu.

Sabah erkenden tatlı bir telaş içinde valizler arabaya yerleştirildi. Yol boyunca Ayla annesinin kucağında mırladı durdu Şanslı. Hiç bu kadar uzun bir yola çıkmadığı için merakla etrafına bakınıyor, patisini yalıyor ve arabanın motor sesi eşliğinde bebek gibi uyuyordu.

Tatil köyü daha önce hiç görmediği kadar yeşillik bir alandı. Şanslı’yı birçok kedinin olduğu çok güzel bir odaya almışlardı. Günün çoğunu ailesinin yanında geçiriyor, bazen de bu büyük odada diğer kedilerle oturuyordu. Büyük kafeslerde vardı ama Ayla annesi bu kafeslere konmaması için oradaki görevlileri ısrarla uyarmıştı. Zaten çoğu zaman onlarla birlikte ya odada ya da bahçede oturuyordu. Şanslı diğer kedilerle olmaktan hoşlanmamıştı, daha şimdiden evini özlediğini düşündü.

Tatilin üçüncü günü ailecek şehre inilecekti. Şanslı şehirde kalabalıkta rahat edemez, kaybolma riski olabilir diye onu görevlilere teslim ederek otelden ayrıldılar. Ayla annesi ve Efe abisi burnuna bir öpücük kondurarak onu evcil hayvan bakım odasındaki köşedeki mindere bıraktılar. Gece kaçta gelirlerse gelsinler onu odalarına alacaklarını söylediler. Şanslı onları dönene kadar bu minderde hiç hareket etmeden bekleyeceğini mırlayarak anlatmaya çalıştı. Hatta fazla gecikmemelerini bile ekledi mırlamasına.

Hava çok sıcaktı sanki nefes alamıyordu. İstemese de yerinden kalkıp belki daha serin olur diye pencereye çıktı. Gördüklerine bir anla veremedi. Dışarısı aydınlık ve duman altındaydı, herkes telaşla sağa sola koşturuyordu. Kafasını kaldırdığında otelin yanındaki ağaçlık alanın alev alev yandığını ve alevlerin etrafı aydınlattığını fark etti. Şanslı ne yapacağını şaşırmış bir halde sağa sola koşturuyor acaba ailesi bu alevlerden kaçmış mıdır diye düşünüyordu. Kapıları kapalıydı, kapının altından odaya duman sızmaya başlamıştı ve o sıcak havaya şimdi duman ve is kokusu da karışmış hiç nefes alınamaz hale gelmişti ortam.

Şanslı camdan bulundukları binaya doğru gelen alevleri seyretmeye başladı. Daha önce televizyonda gördüğü bu alevleri şimdi bu kadar yakınında hissetmek adeta alevi ciğerlerine çekmek gibiydi. Daha önce hiç yaşamadığı ama onu derinden sarsan ne yapacağını şaşırtan tarif edilemez bir duyguydu bu. Odadaki diğer 4 kedide sağa sola tırmanıyor ve sanki bizi kurtarın der gibi dolanıp miyavlıyorlardı. Şanslı’nın şu an tek düşündüğü ailesinin nerede nasıl olduğuydu, onları çok merak ediyordu.

Nefes almanın neredeyse imkansızlaştığı bir anda görevlilerden biri kapıyı açtı, dumandan gözükmüyordu bile adam. Kapının açılmasıyla odadaki diğer dört kedi de kapıya doğru koştu ve kaçtı. Şanslı adamın bağırma sesiyle kendine geldi ve o da açılan kapıdan fırladı dışarıya. Arkasına bakmadan koştu, koştu. Gecenin karanlığında ardından gelen alevlerden var gücüyle uzaklaştı. Uzaktan otele baktığında büyük bir alev dağı görüyordu. Şanslı ne yapacağını bilemedi, alevlerin olmadığı yöne doğru yürüyerek dolanarak otelin oraya geri dönmeye çalışacaktı.

Şanslı gün ağarana kadar yürüdü ama bir türlü oteli göremiyordu. Büyük bir caddede yürüyordu, arabalar çok hızlı geçiyordu, ezilmemek için kenardan yürümeye çalıştı. Acıkmış ve susamıştı ama etrafta ağaçlardan ve yoldan başka hiçbir şey yoktu. O sırada büyük bir minibüs yanından geçerken durdu içinden değişik kıyafetli adamlar inmişti. Onu kucakladıkları gibi minibüse aldılar. Minibüse binerken aracın üzerindeki Hayvan Barınağı yazısı dikkatini çekti. Aracın içinde hapishane gibi minik kafesler vardı onu da bir kafese koymuşlardı. Şanslı şaşkın şaşkın etrafa bakıyor, acaba kâbus mu görüyorum diye düşünüyordu. Kısa bir süre sonra barınağa varmışlardı, bir adam kafesi arabadan aldı ve sallayarak binanın arka tarafına doğru taşımaya başladı. Burası sahipsiz hayvanların bakıldığı sonra yine sahiplendirildiği bir barınaktı. Şanslı etrafına baktığında birçok yaralı hayvanın olduğunu fark etti. Hiç bu kadar çok kedi ve köpeği aynı anda görmemişti, şaşırdı ve ürktü biraz. Görevlilerden bir tanesi kafesine mama ve su koydu. Çok acıkmıştı hemen ağzını burnunu mamaya daldırarak yemeye başladı. İki üç yudumdan sonra mamanın tadının çok kötü olduğunu fark etti. Hayatında hiç böyle bir mama yememişti ve hiç beğenmemişti bu mamayı. Sonra suyu fark etti ve sadece su içti. Şanslı zaten yemek yemek değil ailesini bulmak istiyordu. Yangında ne yapmışlardı, hepsi iyi miydi, onun kaybolduğunu fark etmişler miydi, acaba onu arıyorlar mıydı, bir daha onları görebilecek miydi …aklında bu deli sorularla gözlerini kapadı ve onları evini hayal etti uykusunda.

Kaç gün geçmişti bilmiyordu Şanslı. Küçücük kafeste ölümü bekler gibi bekliyordu son nefesini vermeyi. Ailesini görebilmenin artık imkânsız olduğuna kendini inandırmaya başlamıştı. Tadını iğrenç bulduğu mamadan ölmeyecek kadar yiyor, sonra kafeste uyuklayarak günlerin ve gecelerin geçmesini bekliyordu. Bazen kafeslerin oraya insanlar geliyor ve oradaki kedi köpeklere bakarak beğendiklerini sahipleniyorlardı. Şanslı böyle durumlarda ailesini daha çok özlüyordu, başka bir aile istemiyordu o kendi ailesini istiyordu. Keşke Efe gibi benim de telefonum olsaydı telefon açıp burada olduğumu söyleyebilseydim diye düşündü. Ayla annesi başına bunların geleceğini bilse kesin Efe gibi ona da bir telefon alırdı, onu da oğlu gibi sevdiğine ve düşündüğüne emindi Şanslı. Ama neden hala onu bulamamışlardı, düşündükçe üzülüyordu.

Aradan aylar geçmişti. Şanslı’nın kafesindeki hapis hayatı birbirinin aynı günler ve gecelerle geçip gidiyordu. Şanslı doğru düzgün yemek yemediği için iyice zayıflamış ve bitkin düşmüştü. Barınağın veterineri gelip onu muayene etti bir gün. Söylediğine göre bir enfeksiyon kapmıştı, tedavi edilecekti. Kendini çok yorgun ve bitkin hissediyordu. Eski yaşadığı güzel günleri şimdi artık bir masal gibi hatırlıyordu. Gerçekten yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordu. Sanki hep bu kafeste, bu pis kokulu yerde yaşamıştı. Ayla annesini, Efe abisini, Cihan babasını, Ayça ablasını çok özlemişti. Hep uyumak istiyordu çünkü rüyasında onları görüyordu. Yine eski günlerdeki gibi kucaklarında mırlıyor, onu sevip sarmalıyorlardı. Kedileri ağlayabiliyor mu bilmiyordu ama Şanslı her gün sabahtan akşama kadar içli içli ağlar gibi miyavlıyordu. Geçen gün karşı kafesteki uyuttukları köpek gibi onu da uyutsunlar istiyordu. Uyumak ve rüyasında sonsuza kadar ailesiyle birlikte yaşamak istiyordu.

Şanslı ne kadar şanssız olduğunu düşünüp iç çekti yine. Gözü kapalı yatıyor ve dışardan gelen sesleri duymak istemediği için içten içe mırlama sesini yükseltiyordu. Bir ara bu ses yığınının içinde Ayla annesinin sesine benzer bir ses duydu, inanamadı. Gözlerini açtı gözleri annesini aradı. Kimse yoktu hayal görüyorum yine diye düşündü ve kapattı gözlerini ölmeyi diledi. Tam o anda “İşte Şanslı orda” diye bir çığlık duydu. Gözlerini açtı annesi ve babası koşarak ona doğru geliyordu. Hayal mi görüyordu, yoksa ölüyor muydu bilemedi, şaşırdı Şanslı.  Bütün gücünü toplayarak kalktı ve kafesin kapısına kafasını dayadı mırlamaya başladı. Kafes kapısını görevlilerin açması ve annesinin onu kapıp koynuna alması aynı anda oldu sanki. İşte şimdi sevinçten ağlıyordu içi, özlemle yaladı annesini, annesi de hasretle kokladı onu.

Şanslı rüyada gibiydi, inanamıyordu. Demek ailesi ondan vazgeçmemiş onu aramışlardı. En çok onu unutmadıklarına ve onu bulmak için çabaladıklarına sevindi. Ailesi abisi Efe kaybolsa nasıl onu ararlarsa, onu da aramışlardı, Şanslı’yı unutmamışlardı. Şanslı o ailenin bir çocuğu olduğuna bir kez daha inandı.

Ayla annesi onu kucakladığı gibi arabaya götürdü, Cihan babası da içerde görevlilerle konuşup evrakları imzaladıktan sonra arabaya yanlarına geldi. Marmaris’ten İzmir’e doğru yola çıktılar ailecek. Annesinin yolda yaptığı birçok telefon konuşmasından kendisini nasıl bulduklarını da anlamıştı. Yangın gecesi Marmaris’ten otele döndüklerinde yollar kapalıydı ve otele çok geç varmışlardı. Sonra hayvanların bakıldığı odadaki tüm hayvanların dışarıya bırakıldığını ve hepsinin kayıp olduğunu öğrenmişlerdi.   Ertesi gün bütün gün etrafta Şanslı’yı aramışlardı. Hatta Ayça ablası da İzmir’den otobüse atlayıp gelmiş bu aramada onlara destek vermişti. Küçük ilanlar bastırıp her yere astırmışlar, etraftaki otellere köylerin muhtarlıklarına gidip bu ilanlardan bırakmışlardı. Tam ümidi kesmişlerken barınakta çalışan biri bu ilanı tesadüfen görmüş ve kedinin barınaktaki kedi olabileceğini düşünüp Şanslı’nın ailesini aramıştı. Telefonu alır almaz Ayla annesi ve Cihan babası İzmir’den arabaya atlayıp Marmaris’e barınağa gelmişlerdi. Duyduğuna göre de tam 3 aydır barınakta kalmıştı Şanslı. Ayla annesi kucağında hem onu seviyor hem de annesine, kardeşine telefon açıp Şanslı’yı nasıl bulduklarını anlatıyordu. Şanslı’nın şu an tek merak ettiği Efe abisiydi, o nasıldı onu özlemiş miydi?

Araba durunca apartmanlarını tanıdı Şanslı. Sanki yıllar önce buradan ayrılmış gibiydi. Evine kavuşma heyecanından kalbi duracak gibiydi. Eve çıktıklarında Efe abisi zıplayarak geldi ve onu öyle sıkı sıkı kucakladı ki nefessiz kaldı biran. Annesi babası bu kavuşmadan daha da mutlu oldu. Çünkü Efe Şanslı kaybolduktan sonra üzüntüden yemeden içmeden kesilmiş, içine kapanık ve sessiz bir çocuğa dönüşmüştü. Şanslı Efe abisinin de kendi gibi ağladığını öğrenince içten içe sevindi karşılıklı bu duyguyu yaşadıkları için. Gerçek ailesine kavuşmuştu. Şanslı çok mutluydu ve tüm yaşadıklarına rağmen ne kadar şanslı bir kedi olduğunu düşünmeden edemedi.